İnsanoğlu olarak dünyadaki nüfusumuz hem hızla artıyor, hem de hızla yaşlanıyoruz. Aslında doğurganlık oranımız geçmiş yüzyıllara göre oldukça düşük fakat hem dünya çapında bebek ölümlerinin azalması hem de geçmişte çaresi olmayan birçok hastalığın tedavisinin geliştirilmesi insanoğlunun yaşam süresini uzattı ve nüfusun artmasına yardımcı oldu. Günümüzde ortalama insan ömrü 68 civarında ama önümüzdeki 20 yıllık süre içersinde tüm değişkenler sabit kaldığı (Ceteris Paribus) sürece bunun 100’lere dayanması beklenmekte.  2008 yıllında 6,7milyar olan dünya nüfusu bugün 7 milyara yaklaşmış durumda. Sadece Çin ve Hindistan toprakları 2,4 milyar insanı barındırıyor. Öte yandan hızla yaşlanıyoruz çünkü dünya genelinde doğurganlık oranlarında keskin düşüşler yaşanmakta. Bunun başlıca sebepleri köyden kentlere göçle birlikte tarlada çalışmak gibi emek yoğun tarım işlerinden sanayi tarzı yaşama geçişten kaynaklanıyor. Ayrıca kadınların eğitim seviyesinin yükselmesi ve doğum kontrol yönetenleri hakkından bilinçlenmesi de diğer bir önemli faktör olan olarak gösterilebilir. Bugün Avrupa Birliği ülkeleri başta olmak üzere gelişmiş ülkelerde kadın başına doğum oranı 2’nin altındadır.

Elbette düşük doğurganlık oranı sadece gelişmiş ülkeler için değil, gelişmekte olan ülkeler içinde ciddi bir sorundur. Yıllarca tek çocuk politikası güden Çin de bugün bu oran 2 sınırında iken, İran da 2006 verilerine göre 1,9 civarındadır.
Bugünlerde deprem, tsunami ve son olarak da radyo aktif sızıntı gibi felaketlerle boğuşan Japonya’yı önümüzdeki yıllarda ekonomisi için çok daha kötü bir felaket senaryosu olan yüksek yaşlı nüfus oranı beklemektedir.  Aynı şey Çin içinde geçerlidir ve gelecek 20 yıl içinde dünyanın en fazla yaşlı nüfusuna sahip ülkesi elbette ki Çin olacaktır. Bazı öngörülerde OECD ülkelerinde 2020 yılı sonrasında 65 yaş üzeri nüfus oranı %9,4 civarında olması tahmin edilmektedir. BM İstatistiklerine ise göre 2050 yılında kalkınmış ülkeler de nüfusun üçte biri emekli olacak, toplam nüfusun %10 ise 80 yaşının üzerinde olacaktır. Bu oran elbette ekonomik olarak sürdürülebilir bir durum değildir, çünkü yaşlı nüfus ülkedeki üretim payına katkısı çok düşük olmakla birlikte, emekli maaşı, sağlık harcamaları ve diğer tüketim ihtiyaçları nedeniyle ekonomi üzerinde oldukça büyük bir yük oluşturmaktadır, özellikle de faal olarak çalışan ve vergi veren genç vergi mükelleflerinin üzerinde.
Bu ekonomik anlamda “Bağımlılık Oranı” ile açıklanmaktadır. Diğer bir değişle bağımlılık oranı çalışmayan kesimin toplam iş gücüne olan oranıdır. Bu değer 15 yaş altı ve 64 yaş üstündeki kişi sayısının, 15-64 arasında çalışabilir kişi sayısına bölünmesi ile bulunmaktadır. Gelecekte bu oran hızla artan yaşlı nüfus ile birlikte özellikle 2050 yıllarında Japonya, Kore, İtalya gibi ülkelerde %90 civarlarında seyredecek ve nerdeyse her çalışan genç insan çalışmayan bir emekliyi ekonomik olarak sırtlamak durumunda kalacaktır. (Sağlık harcamaları ve emeklilik maaşlarının büyük bölümü çalışan kesim tarafından karşılanacaktır)Bu nedenle birçok Avrupa ülkesi emeklilik yaşlarının yükseltilmesi konusunda çalışmalar yürütmektedir. Görünen o ki gelecek 10 yıl içersinde Türkiye dâhil birçok ülkede emeklilik yaşı 70 civarında olacaktır, aksi takdirde planlanandan daha uzun yaşayan emeklilerin artan sağlık harcamaları ve bunun tam tersi olarak düşen iş gücü oranı ile, ekonomik anlamda ülkelerin ayakta kalabilmesi mümkün değildir.
Öte yandan tüm bu olumsuzluklara karşın iyi haber şu ki gelecekte her ne kadar yaşlı nüfus oranı yüksek olacaksa da, bu onların dünyadan kopuk bir şekilde kendi köşelerinde çekilmiş ihtiyarlar olacağı anlamına gelmez. Bunun en önemli nedeni tıptaki gelişmeler ile birlikte yaşlıların daha kaliteli yaşam olanağına sahip olması ve geçmiş nesillere nazaran teknolojiye uzak olmamalarıdır. Bugün dahi Facebook da en hızlı gelişen yaş grubu 55 yaş üzeri olduğu söylenmektedir.
Özellikle gelecekte aktif yaşlılar emeklilik sonrasında yarı zamanlı ve gönüllü işlerde çalışarak ülke ekonomisine azımsanmayacak oranda katkı sağlayabileceklerdir. Bugün bile birçok emekli ve ev kadını kendi evlerine kurulu basit sistemlerle çağrı merkezlerinde çalışmaktalar. Amerika da sanırım SouthWest Havayolları bu tarz istihdam sağlamanın öncülerinden. Benzeri iş modelleri gelecekte bilişim teknolojilerinin gelişmesi ile birlikte daha fazla şirket emeği dış kaynaktan sağlayacak (out-source) ve daha fazla yaşlı insan bu işlerde görev alacak. Bu tarz işlerde kazanılan ücretler çok yüksek olmasa bile çalışanların evlerinden çıkmak zorunda kalmamaları ve çalışırken aileleri ile ilgilenebilme fırsatı bulmaları, hem onların motivasyonları’nın yüksek olmasına hem de ailenin kazancına oldukça önemli bir katkı sağlama şansı yaratmakta.
Ayrıca gençlerin fırsat bulamadığı gönüllü ve hayır işlerinin yanı sıra yaşlı insanlar sahip oldukları bilgi birikimi ve duyarlılık nedeniyle politik, sosyal ve küresel alandaki sorunlarla bugüne oranla daha fazla ilgilenecekler. Ayrıca unutulmamalıdır ki dünyadaki zenginliğin %70’i elli yaş üzeri insanlarda bulunmaktadır. Bugün birçok marka gençken çeşitli sebeplerle gerçekleştiremedikleri hayalleri tekrar yakalamak isteyen zengin ve İngilizcede “Senior” denilen tüketici grubunu hedeflemektedir. Mucizevî ilaç “Viagra” bu konuda büyük bir ticari başarı yakalamasının yanı sıra hakkındaki birçok olumsuz eleştiriye karşın yaşlılığa erkeklerin gözünden farklı bir açı getirdi. Aynı şekilde tüp bebek yöntemlerinin gelişmesi de ileri yaşlardaki kadınların hamile kalmasına yardımcı olarak insan üremenin yaşını doğal yöntemlerin ötesine taşıdı. Hindistan da 2008 yılında Omkari Panwar 70 yaşında tüp bebek teknolojisi sayesinde ikiz çocuk sahibi oldu.
Bana göre hükümetler politikalarını yaşlı nüfusu toplum içersinde daha aktif bir alacak şekilde biçimlendirmeli, onları daha az üreten ve tüketen insan grubu olarak köşeye atmaktan ziyade (bu maalesef Türkiye için geçerli) onları toplumda aktif olarak görev alan sorumlu bireylere dönüştürmelidir. Aksi takdirde dünya üzerindeki hiçbir ülkede ne sosyal sigorta sistemleri, ne de özel sağlık ve emeklilik planları, bu kadar fazla sayıda yaşlı insanın ekonomik yükünü taşıyamayacaktır. (Kaynak: Vodafone “Future Agenda:2020 Yılında Dünya”)